Murat Erkan’ın 600 günü
Turkcell Türkiye’nin uzak ara en önemli ve büyük firmalarından birisi. En çok aboneye sahip, en çok kâra sahip ama en önemlisi, Türk telekomünikasyon pazarının çoğunluğuna sahip. Her ne kadar geçmişte bir dönem 10 milyar dolarların üstünde değerlemeden 4 milyar dolarlara düştüyse de yine de tartışılmaz bir biçimde pazar lideri.
Bu dev şirketin sahipliği uzun yıllar sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın yakından takip ettiği bir haber konusu oldu. Turkcell’in kurucusu Mehmet Emin Karamehmet’in 2001 ekonomik krizi sırasında bankalarını kaybetmemek için attığı adımlar onu bu krizin içine soktu. Karamehmet’in şirketin hisselerini kaybetmemek için attığı adımlar onun yönetimi kilitlemesine; başta onun çok büyümesini sağlayan Kuzey Avrupalı sahipleri ile sonrasında ciddi bir sermaye akışı sağlayan Rus ortaklarıyla derinlemesine kavgalar yaşamasına neden oldu. Turkcell sahipliği gitti gidiyor derken devlet olaya el koyarak Turkcell yönetimine kesin ve geri dönüşsüz bir biçimde girmiş oldu.
Bu adımlar sırasında Turkcell, tarihinde alışık olmadığı söylem ve duruşlara sahip yönetim takımlarıyla kuruluş çizgisinin dışına doğru hızla yol aldı. İşte bu gidişat esnasında Murat Erkan Turkcell’in yönetimine getirildi.
Peki Murat Erkan kimdi ve bu noktaya nasıl geldi? 1969 doğumlu Erkan, Turkcell’in başına 50 yaşında geldi. Turkcell’in o ana kadar başına gelen CEO’lar arasında “çekirdekten telekomcu” tek yönetici belki de oydu. Sadece Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Telekomünikasyon Mühendisliği Bölümü’nü bitirdiği için değil, profesyonel iş hayatına çok uluslu büyük bilgisayar firmalarında başladığı için değil, Cisco Türkiye’nin ilk sistem mühendisi olduğu için de değil. Bunların hepsinin bileşkesi olarak Turkcell yapısının içinde orta kademeden başlayıp en tepeye yükselen bir başarı öyküsü yazdığı için.
Başarı öyküsünü kısaca özetlemek gerekirse… Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan internet ve bunun dağıtımı konusu Turkcell’in hep başının ağrısı oldu. Türk Telekom ile sürtüşmelerinin temelinde veri taşınması ve son kullanıcıya eriştirilmesi vardı. Topluma Premium hizmet vermek ve bunun için diğerlerinden daha yüksek ücreti “hak etmeye çalışmak” Turkcell’in ana düsturu olmuştu. Ancak rakibinden aldığı al sat işlemiyle ancak rakibinin kalitesi kadar yukarı çekebiliyordu kendini.
Murat Erkan, Superonline’ın genel müdürü olarak bu akışı tersine çevirmek istedi. Bunun için de araç olarak o dönemde dahi geç kalmış 3G kurulumunu kullandı. 3G altyapısının olmazsa olmazlarından olan fiberi, sadece baz istasyonları için kullanılan bir değer olmaktan çıkarıp son kullanıcının kullanımına da sundu.
Bunun için bir sihir kullandı: Ülkenin her kesimine fiber götürmeye çalışıp yatırımların geri dönüşünü uzatmak yerine hemen cevap alabileceği belirli bölgelerde ciddi yatırımlar yaptı. Öyle ki evlere gelen 50 megabit ve üstü fiberin kullanım ücreti rakiplerinin 8 megabit bakır altyapı internetiyle aynı ücrete geldi. Turkcell’in fiber internette yarattığı bu sıçrama, belki de tarihinde ilk kez internet dağıtımında Türk Telekom’u geçmesine neden oldu. İnternet götürebildiği hemen her yerde bunu yüksek oranda satmayı başardı. Bu da onu şirket içinde adı konmamış bir yıldız haline getirdi.
İşin ilginç bir tarafı ise gerek güler yüzü, gerekse açık kapı yönetim biçimiyle çalışanlarıyla aynı asansöre binmekten imtina eden eski yönetim takımından ayrıştı. Kaan Terzioğlu’nun yönetiminin son günlerinde eğer demokratik bir biçimde çalışanlara sorulmuş olsaydı, herkes onun CEO olmasına yönelik oy verirdi. Bu anlamda CEO değişikliğinin ardından şirket içinde oldukça pozitif bir hava yayılmıiştı ve uzun süredir motivasyonu düşmüş olan çalışanların üstündeki ölü toprağı dağılmıştı.
Murat Erkan, yaklaşım olarak Turkcell’in gördüğü en büyük teknolojik gelişimleri yaşadı ve yaşattı. Fiber satışını hızlandırdı, 4G’ye geçişi sorunsuz ve göreceli olarak oldukça düşük maliyetlerle halletti. Fakat en önemlisi, neredeyse kendi çalışanlarına rağmen hayata geçirdiği yüksek hızla kablosuz veri aktarımı sağlayan Superbox isimli aylık paketlerle Türkiye’de yepyeni bir dönem başlattı. Bu kadar fiyata satılmaz denen paketler iki yıl taahhütlü ve neredeyse fiber hizmetinin iki katı fiyata peynir ekmek gibi sattı. Rakipleri ondan görerek bu hizmeti taklit ve tekrara gitmek zorunda kaldı.
Bu dönemin en önemli değişimlerinden biri elbette Kaan Terzioğlu zamanında başlayan devletin “siz yönetemiyorsunuz biz yaparız” yaklaşımı oldu. Bir önceki dönemde sisteme atanan eski bürokrat ve milletvekillerinin gücü, Turkcell’in Varlık Fonu’na Telia hisselerinin 530 milyon dolara satın alınıp devrolmasıyla yeni bir yola girdi. Atanmışların gücü, Turkcell’in o zamana kadar hiç görmediği kadar üst düzey müdahalelerle karşılaşmasına neden oldu. Turkcell’in genç dinamik ve pazarlama gücü, yerelleştirelim derken pala bıyıklı selocanla tahrip oldu. Çalışanlar bunun değişmesini umarken hem bu yapı değişmedi hem de Turkcell’in iç yapısı erozyona uğramaya başladı.
Turkcell yıllar içinde ilk kez en çok çalışılmak istenen şirket sıralamasında gerilere düştü. Sadece en parlak yeni çalışanların kazanımında değil, içerdeki parlak beyinlerin şirkette muhafaza edilmesinde de ciddi sorunlar baş gösterdi. Sadece yüksek gelir düzeyli müşterilerde değil, Turkcell’in kurumsal hafızasını ve başarı öykülerini oluşturan kadroda da kayıp yaşandı. Şirket içindeki “birlikte yönetiyoruz” algısı, yerini “biz maaşla çalışıyoruz” bakış açısına bıraktı.
Turkcell’in yıllar içinde telekomünikasyon şirketinden teknoloji şirketine, oradan pazarlama şirketine yönelen yönetişimi bir şekilde kimliksiz kaldı. Murat Erkan bu noktada eskinin rüya takımı olarak adlandırılan yönetim takımının zayıflamasıyla destek olarak da zayıfladı ve her işe kendi koşmaya çalıştı. Bunu Turkcell boyutunda bir şirkette gerçekleştirmek zor değil imkânsızdı.
2010’lu yıllarda rakiplerine alan bırakmamacasına önemli pazarlama faaliyetleri sürdüren, algıda hep en yukarıda olan, özellikle de telekomünikasyona çok yüksek cüzdan payı ayıran kitleyi kucaklayan Turkcell; sıradan, takipçi ve cirodan zorunlu olarak ayrılan pazarlama bütçesi harcamasıyla günü kurtaran bir şirkete dönüştü. Murat Erkan’ı seven ve inanan çalışan kitlesi kayboldu. Onun kendinden önceki yönetimlerden farklı olacağına inanan kesim maalesef umudunu kaybetti.
Son iki yılda iniş ve çıkışları olsa da kârlılık konusunda hiçbir sorun yaşamamış olabilir. Pandemi döneminde dahi şirket finansal bütünlüğünü korumayı bildi. Fakat şirket bariz bir biçimde devletin “yavaşlatan” etkisini bertaraf edemedi. Hızlı karar alıp hızlı adım atma özelliğini yitirmesi, Turkcell’in alışık olmadığı sistemsel sorunlara yol açtı.
Özetle; geçtiğimiz iki yılda Murat Erkan teknik olarak eski başarısını eksiksiz sürdürürken pazarlama alanında vasatı aşamadı. Fakat en önemlisi, ondan mucize bekleyenlere teknoloji çağında böyle mucizelere pek rastlanmıyor mesajı verdi. Bu şartlarda yapılabileceğin en iyisi buydu belki ama tepe yöneticisinin yapması gereken şey şartların içinde en iyisini yapmak değil şartları değiştirmekti.
Farklı şartlarda efsane olabilecek bir CEO, bu şartlarda durumu idare eden CEO olarak tarihe adını yazdırdı.
Sonuç olarak, kimse bu analizin önünde arkasında bir şey aramasın. Hele de içinden küçük bir ayrıntıyı cımbızlayarak tüm analizi değersizleştirmeye çalışmasın. Herkes, elindeki taşı bana fırlatmadan önce aynaya baksın ve dürüstçe söylesin: Murat Erkan sınıfı geçti mi, kaldı mı?