Halkla İlişkiler ne işe yarar?
Son yıllarda halkla ilişkiler – reklam – mecra üçgeninin fonksiyonu daha bir tartışılır oldu. Çünkü firmalar işin kolayını reklam vermek yerine halkla ilişkiler yapmaya çevirdiler. Herkes biliyor ki doğrusu bu değil, halkla ilişkiler başlı başına bir sektör ve reklamla ilişkisi de ancak tamamlayıcı/bütünleyici olarak bulunuyor.
Daha iyi örneklemek için konuyu somut bir firma üzerinden anlatayım. Geçtiğimiz günlerde bazı gazetecilerle aramızda ufak bir görüş alışverişi yaptık. Bu konuşmaların konusu Microsoft’tu.
1994’lerde ülkemize giren Microsoft’un ilk yönetimi çok sevimli ve vericiydi. Sektörde heyecan yaratan uygulamalara imza attılar. Gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında düzenledikleri basın toplantıları, gezileri, sunumları, konferans katkıları vs derken teknoloji gazeteciliğinin daha ileri gitmesinde katkıları olduğuna da inanıyorum.
Ancak 2000’ler sonrasında bir yerlerde, belki zamanın iç ya da dış yönetimlerinin tarzı, belki de şirketin pazardaki gerilemesinin (başka başka firmaların çıkışının) verdiği stresle, davranış tarzları değişti. Artık konferanslara bile “bizim para vermemiz gerekmez, biz katılırsak, konferansınız daha değerli kabul edilir” türü yaklaşımlar göstermeye başladılar. Yani bir başka deyişle “ün/şöhret başlarını döndürdü”.
İşte halkla ilişkiler dediğimiz nokta da burada yer alıyor; o hızla Microsoft önüne gelene (mesela internet kafelere ya da korsan kullandığı iddia edilen firmalara) dayılanmaya ve dilini değiştirip, farklı ifadeler kullanmaya, korsan kullandığı için eller kelepçelenen firma sahipleri reklamları gibi reklamlar kullanmaya başladı (Microsoft, BSA ile aynı değiliz dese de, uzun zaman boyunca yöneticisi bile Microsoft içinde masası olan kişiler oldu hatırlatalım).
Sonuç mu? Bugün Microsoft denilince Türkiye’de yaka silken insanlar var. Oysa Microsoft ülkemize “Türkçe kullanıma gösterdiği özen” başta olmak üzere diğer konulardaki katkısı ile sevilen bir firmaydı. Oysa bugün gazetecilere sorulduğunda da, kendileri yazamasa bile mutlaka ya okuyucuları ya da kendi adlarına ters bir şeyler söylüyorlar.
Microsoft’a düşen nedir? Geçenlerde düzenlediği bir toplantıya (maalesef özel bir işim nedeniyle yetişemedim), katılan gazeteci arkadaşların gözlemi, yönetici olan kişilerin bazı adımlar atmaya hevesli oldukları şeklinde. Bunu yaparlarsa hep birlikte mutlu oluruz. Yoksa 500 milyon ciro yaptıkları ülkeyi 1,5 milyon korsan kaybı var diye boşuna kasıyorlar.
Diğer yandan, teknoloji gazetecileri de henüz Microsoft’u seviyorlar gördüğüm kadarıyla ama firma hala eskinin mirasını yiyor. Yeni yönetim Türkiye nasılsa avucumuzun içinde diye düşündüğünden (ki web sunucu ya da geliştirme pazarında öndeler, yazılımın çeşitli alanlarında da iyi durumdalar) olsa gerek, ülkede pek adım atmıyorlar, reklam vermiyorlar, kendi yaptıkları konferanslar dışındakilere katılmıyorlar. Oysa Microsoft’u bugüne taşıyan biraz da teknoloji gazetecileri oldu. Bunu da unutmamak lazım.
Hâlâ gayet sınırda bir çizgide bulunuyorlar. Her ay düzenledikleri “basınla diyalog” toplantılarını çok olumlu buluyorum ve diyorum ki “Evet ama Yetmez”. Sektörü desteklemeniz ve yaklaşımınızı son yılların “biz en büyüküz” formatından, “gelin hep birlikte” formatına almanız lazım… Dost acı söyler.
Konuyu Microsoft özelinde anlattık. Ümit ederim Halkla İlişkiler şirketleri ve diğer firmalarda kendilerine pay çıkartırlar. Yoksa biz gazeteciler “Halkla İlişkiler ne işe yarar?” diye yüksek sesle sormaya başlayacağız.
(Bu yazı 24 Mart 2013 tarihinde yazılmıştır.)