Ne oldu bu Mavi Dev’e (IBM)?
Geçtiğimiz hafta okuduğum bir haber beni çok şaşırttı. IBM Avustralya’da 1,2 milyar dolarlık zarara yol açtığı ve etik davranmadığı gerekçeleriyle ihalelerden yasaklanmış. Şaşırttı dediysem de geçmişi hatırladığım için böyle diyorum, aslında şaşıracak bir durum yok. Son yıllardaki gidişata bakın, bu zaten gözüküyor.
IBM’e kendi ülkesinde Big Blue (mavi dev) derler. Haklı bir tabirdi çünkü bir dönem dünyanın bilgi işlem sektörünü sırtında taşımış bir firmaydı. Hatta 90’ların başında kendi markalarından AS400 için ayrı bir firma olsaydı, IBM’in arkasından 2. sırada olurdu diyorlardı. O kadar pazarı silip süpürüyordu.
Ama sonra olanlar oldu. Açıkçası teknoloji, IBM’in kurucusu Thomas J. Watson’ın 1943 yılındaki “dünya’da gelecekte sadece 3-5 bilgisayar olur” öngörüsünün aksine bir devinim gösterdi. Önce Microsoft dünyamızı değiştirdi. Evlerimize girmeye başlayan bilgisayar kavramına “kullanılabilirlik” ve “birbirine bağlanabilirlik” sağladı. Dünya PC dünyası haline döndü. Üzerine internet tuzu biberi ekti. Büyük büyük sunucuları iyice bıraktık.
Arkasından da cep telefonlarından evrilen akıllı telefonlar ve mobil haberleşme dünyayı temelinden değiştirdi.
Bu değişimi zamanında algılayamayan bir zamanların devleri olan firmalar birer ikişer hasar almaya başladılar. Örneğin Nortel, Alcatel, bugünlerde HP, Nokia ve hatta Microsoft. Hepsi dünyanın değişim hızını tam yakalayamamaktan kaynaklı sıkıntılar yaşadılar ya da hâlâ yaşıyorlar. Dev haline gelindiğinde anlaşılan, yenilik arama duruyor, arkadan gelenler küçümseniyor ve ün sarhoşluğu ile gelişmeler yakalanamıyor. Bu bir vizyon meselesi tabi ki..
Ama IBM örneğine baktığımızda farklı bir boyut da göze çarpıyor. IBM sadece üretici tarafta değil, hizmet tarafında da çalışan bir firma. Özellikle pek çok dünya devinin bilgi işlem departmanlarını dışarıdan hizmet şeklinde yönetiyordu. Yani “malı bir kere sattım” dışında, “proje yapmak” ya da “yönetmek” ile de para kazanıyordu. Bu noktada belirtelim; hizmet söz konusu olunca, insan kaynakları önem kazanıyor. Ama bir zamanlar “en çok çalışılmak istenen firma” listelerindeyken, IBM’in bugün elemanlarının güvenemediği bir firmaya dönüştüğü konuşuluyor. Ülkemiz de dahil pek çok ülkede bu nedenle insan kaynakları konusunda önemli sorunlarla boğuştu ve halen boğuşuyor.
Böyle olunca da, proje bir şekilde satılıyor ama sonrası soru işareti. IBM Türkiye’nin 2009 yılında yaşadığı İş Bankası skandalı böyle bir konu. 170 milyon dolarlarda başlayan proje, 220 milyon dolarlara taşınmış ve sonuçta 1 yıl sonra projenin yarısına bile gelinememişken IBM ile sözleşme durdurulmuştu. Gerçi İş Bankası IBM ile çalışmaya devam ediyoruz diyor (herhalde gocunacakları bir şeyler var) ama devam eden bu proje değil, bakım anlaşmalarıydı. İş Bankası daha sonra bu projeyi kendi kaynakları ile üstlendi.
IBM’in proje sorunları konusu, sadece ülkemizde değil, başka yerlerde de bahsediliyor. Örneğin; bu haftanın haberi (ki bu yazıyı yazmayı düşünememe neden oldu) Avustralya’da IBM’in devlet ihalelerinden yasaklandığı duyuldu. Etik davranmaması ve de devleti 1,2 milyar dolar zarara uğrattığı belirtildi.
IBM, bizim ülkemizde etik mi? Son 10 yıldır IBM’in ülkemizde ne kadar vergi verdiğini biliyor muyuz? Bildiğimiz, IBM’in Türkiye’de zararda olduğundan dolayı vergi vermediği. Çünkü IBM, birisi İtalya’da ve diğeri Türkiye’de olmak üzere iki ayrı ticari hesap üzerinden işlerini yürütüyor. Türkiye’deki hesap operasyonel maliyetlerden dolayı zarar iken İtalya hesabı bilemediğimiz bir oranda kârdaki Türkiye’den ayrılmıyor. Başka bir değişle Türkiye’de ödenmesi gereken vergi İtalya’ya ödeniyor. Yasal mı? Evet. Etik mi? Yorum yok!
Konuyu daha fazla dağıtmadan devam edelim. İki ay önce de IBM’in kendi ülkesinde, CIA’in bir projesi için IBM’i seçmediği haberlere yansıdı. CIA konunun parayla ilgisi olmadığını, Amazon’u seçtiğini çünkü teknik olarak daha üstün bulduğunu açıklayıverdi. IBM ya da diğer dünya devleri, o kadar büyüyorlar ki, manevra kabiliyetleri düşüyor. Başlarına da vizyonu zayıf birileri gelmişse, vay şirketin haline. Devlerin kârlılığı azalınca ilk yapılan iş, mevcut personeli azaltmak oluyor. Teknolojideki ivmenin başlangıcını 2000’ler olarak düşünürsek; bu tarihten sonra devlerin çıkardığı eleman sayılarına baktığımızda saptamanın ne kadar doğru olduğunu görürüz.
Nitekim haberlere bakın sadece son bir ayda Kuzey Amerika’da 5000’e yakın IBM elemanının işten çıkarılmakta olduğu yazılıyor.
Sektörden birisine “ne olacak bu IBM’in hali” dedim; “eleman sorunları projelere yansıyor, projelerin iptali ise eleman çıkartmalara” diye cevapladı. Yani tam bir kısır döngü.
Sanırım, devlerin de bir ömrü var ve kendisini zamana adapte edemeyenlerin “Devler liginden bir alt lige” inmesi kaçınılmaz.
(Bu yazının bir kısmı 25 Ağustos 2013 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)