Selamını aldım yalnızlığın
Ömrünüzü ömrüne yazmışsınızdır. Her anınız, yanınızda olmasa da O’nunla doludur. İçinde bulunduğunuz ve kontrolünüz dışındaki özel durumdan dolayı maddi imkanlarınız kısıtlanmıştır. Fakat buna rağmen O’nu mutlu edeceğini düşündüğünüz küçük sürprizler peşindesinizdir. Her sabah bir gün önceki tüm tatsızlıkları unutmuş olarak O’na duyduğunuz büyük aşk ile uyanırsınız. Fakat O nedense size birşeylerin dersini vermek ve kendince birşeyler öğretmenin peşindedir. Oysa siz aşkı kurtarmanın peşindesinizdir. Dolayısıyla size yaptığı ve O’na yakışmayan bu haksızlığı görmezden gelirsiniz.
Beş gün öncesinde telefon ile konuşurken haftasonu programınızda söylediğiniz gibi Pazar akşamı biraz geçte olsa saat 21:30’da O’nun olduğu şehre gelirsiniz. Heyecanla O’nu ararsınız: “Ben geldim. Neredesin?” demek ve yanına koşmak için. Telefon açılmaz. Meşgul olduğunu düşünür beklemeye başlarsınız. Her ihtimale karşı 15 dakika sonra da mesaj atarsınız: “Aradım.” diye ve beklersiniz… Beklersiniz… Beklersiniz…
Beklemeniz iki saatini devirip üçüncü saate doğru ilerlerken aklınızdan binlerce şey geçmeye başlamış ve moraliniz dip yapmıştır. Ruhunuzun karanlık tarafı harekete geçmek için tüm beyninizi ve bedeninizi zorlar. Git bul, çık karşısına, bak gözlerine ve söyle yüzüne: “Yakışıyor mu sana, bana yaptığın bu haksızlık.” Sonrasında da her şeyi geri dönülemez şekilde kır, dök. Fakat kalbiniz sizi frenlemeye çalışır ve derki: “Kırsan, döksen neye yarar. Sen aşkı kurtar. Çünkü bir kez yola çıkarsan artık dönüşü yok.”
Kalbinizin sesini dinleyip en etkilisinden bir uyku hapı alıp otelinizin odasında kendinizi uykunun kollarına bırakırsınız. Saat 24:00 gibi yıkılırken dünya üzerinize ve gözleriniz kapanırken, dudaklarınızdan “Doğdu içime ayrılacağın… Selamını aldım yalnızlığın.” cümleleri dökülür.