Bilişim fuarlarındaki dönüşüm
Yıllar önce hayatımızda bilişim sektörü ile ilgili iki tane fuar vardı. Birisinin ismi Bilişim Fuarı idi. Diğeri Compex. Geçen zaman içinde bilişim sektöründe daha uzmanlık gerektiren konulara ilişkin fuarlar çıkmasına rağmen uzun ömürlü olamadılar.
Bilişim Fuarı, organize edenlerin vizyonu çerçevesinde çok hızlı değişti, gelişti ve büyüdü. Bunun sonucu olarak da Dünyanın bu alanda en büyük fuarı olan Cebit ile önce ortaklık yaptı. Sonrasında ise tamamen Cebit’e katıldı. Her ne kadar ismi Cebit Bilişim Eurasia olsa da ülkemizde de artık Cebit diye anılır oldu.
Dile kolay 26 yıllık bir geçmişi olan Compex ise geçen süre içinde Tepebaşı’nda olan yerini Harbiye olarak değiştirerek yanına bir de “Yavru Compex” diye adlandırabileceğimiz ikinci bir tematik fuarı ekledi. Fakat hep Türkiye’nin fuarı olarak kaldı.
Cebit şartların zorlaması ile şehir dışındaki büyük fuar alanlarına taşınırken Compex hep şehirde kaldı. Bir bakıma “Kent fuarı” oldu. Çalışan insanların kolayca ulaşabildiği, yerine göre öğlen paydosunda veya akşam iş çıkışında gidebilecekleri bir fuar haline geldi.
Daha önceleri BT diye adlandırdığımız Bilgi Teknolojileri sektörü yani Bilişim içine İletişimi de alarak büyüdü ve BİT’e (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) dönüştü. Gerçi İletişim’mi BT’ye dahil oldu yoksa BT’mi iletişime dahil oldu görüş ayrılığı tartışma konusu olarak hala devam ediyor ama ortada olan gerçek artık sektörün BİT diye adlandırıldığıydı.
İletişim ve BT bütünleşmesi ile dominant özelliğini daha da pekiştiren İletişim sektörü tüm dünyada trendleri değiştirmeye başladı. Özellikle mobil kavramının hayatımıza girmesi İletişim kavramı içinde yer alan Telekom sektörünün tüm hayatımızı çepeçevre kuşatmasına yol açtı. Bunların doğal sonucu olarak da gerek dünyada gerekse de ülkemizde ki fuarlar git gide Telekom fuarına döndüler. Halk arasındaki adıyla “Telefoncu Fuarı” oldular.
Bu trend tabii ki bir dönem gerek Cebit’te gerekse de Compex’te kendini gösterdi. Fakat her ikisi de uyguladıkları politikalarla bu problemin çok akıllıca üstesinden geldiler.
Bu fuarların yapılış tarzlarını eleştirebiliriz. Yapıldıkları tarihlerini eleştirebiliriz. Olumsuz bulduğumuz her yönlerini eleştirebiliriz. Bu fuarları yönetenler eleştiriye açık insanlar. Mutlaka dikkate alacaklardır ve aldıklarına da bizzat şahit oldum. Fakat eleştiri ile kötüleme arasındaki ince çizgiye dikkat etmemiz lazım. Unutmamak lazım ki her iki fuarda ülkemizin fuarı. Her ikisi de ülkemizin birer markası oldu artık. Dolayısı ile eleştirimizi yapalım ama bu fuarlara sahip çıkalım.
(Bu yazının bir kısmı 16 Aralık 2007 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)