Blackberry sever misiniz?
Blackberry, Türkçesi siyah böğürtlen. Ben çok severim. Sizi bilemem. Telefonunu derseniz, incelemek için kullandım. Fakat hiç bir zaman sürekli kullanma ihtiyacı duyacağım bir telefon markam olmadı. Bu marka ile ilgili son bir yıldır dikkatimi çeken fakat ismini koyamadığım bir tespitim vardı. Bürokratların ve milletvekillerinin büyük bir kısmı hatta bazı bakanlar Blackberry kullanıyordu. “Ne var bunda?” demeyin. Yazıyı okumaya devam edin. Yine dikkatimi çeken, Blackberry’i yoğun kullanan bir diğer kesimde işadamları. Fakat daha ziyade devlet ile yoğun işi olan işadamları. Tamam, fonksiyonel bir cihaz, özellikle sürekli e-postalar ile uğraşmak zorundaysanız ideal bir telefon.
Konum bunlar değil. Konum, bu telefonu kullanan ve yukarıda saydığım gruplardaki insanlar bu telefonun sadece bir özelliğini yoğun olarak kullanıyorlar. O da Messenger denen anında karşılıklı yazarak haberleşmeyi sağlayan özelliği. Yine dikkatimi çeken bu insanların dinleme olaylarından herkes kadar tedirgin olduklarıydı. Yaptıkları işler dolayısı ile telefon onlar için vazgeçilmez bir haberleşme aracı. Dinlenme kaygısından dolayı konuşmalarını çok kısa kesen bu insanlar Blackberry Messenger tabir-i caizse resmen çoşuyorlardı. Telefonda söylemeye çekindikleri şeyleri Blackberry Messenger’da korkusuzca yazdıklarını görünce var bunda bir iş demeye başladım. Bu konuda diğer bir sürü konu gibi kafamın arkasında dönmeye başladı.
Süreç içinde ise taşlar yerine oturmaya başladı. Hepimiz hatırlarız yaklaşık iki yıl önce Blackberry ile bazı ülkelerde sektör otoritesi kurumlar arasında bazı problemler çıkmıştı. Sektör otoritesi kurumlar, RIM’den (Blackberry’i üreten firma) telefonu kullananların ihtiyaç halinde takip edilebilmesi için gerekli olan teknik alt yapı ile ilgili bilgilerin kendilerine verilmesini istemişti. Yani demişti ki, “Biz Blackberry kullanan bir vatandaşımızı ihtiyaç duyduğumuzda takip edemiyoruz. Bununla ilgili olarak özellikle data takibi (e-posta ve Messenger) için gerekli altyapı bilgilerini bize verin.” RIM başta ayak diremişti. Sonrasında bazı ülkelere serverların kurulmasına razı olmuştu. Ülkemizde de o dönemlerde gündeme gelmiş Türkiye’de serverları talep etmiş sonrasında ise konu medya tarafında takipsiz kalmıştı.
Gözlemlerime dönersek. Gözlemlerim bana Blackberry Messenger’ı yoğun kullanan insanların bunu güvenli bulmalarından kaynaklandığını gösterdi. Yani telefonda ağzından iki kelime çıkmayanların Messenger’da çoşması ve ondan hiç beklemediğiniz kelime ve cümleleri korkusuzca yazabilmesinin arka planında ne olabilir ki? Hele bunlar bir de bürokrat, milletvekili ve devlet ile iş yapan işadamları iseler.
Peki, bu Blackberry’nin Messenger’ı güvenli mi? Bana sorarsanız değil. Çünkü, cihaz üreticileri için, iletişimin gerektiğinde mahkeme kararıyla dinlenmesi için BTK ile işbirliği yapmaları koşulu var. Aksi takdirde kodu veya kripto anahtarı kamuya teslim edilmemiş telefonların yurda sokulması suç. Çıkarılan Kripto Yönetmeliği, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na kripto anahtarını teslim etmeden kriptolu cihaz satılamayacağını öngörüyor. Dolayısıyla şu an satışa çıkan tüm telefonların gerektiğinden dinlenmesi için ihtiyaç duyulacak her türlü kripto anahtarı devletin elinde mevcut. Böyle olması gerekiyor. Blackberry ile ilgili kodlar ve kriptolar şayet BTK’nın elinde yoksa bu telefonların Türkiye pazarında satılmasına imkan yok. Satıldıklarına göre kanunlara uygun hareket ediyorlar.
Bu konuda eminim gerek Blackberry gerekse de BTK gerekli açıklamayı yapacaktır. Şayet bu konuda net açıklamalar yapılmaz ise insanlar arasında Blackberry’nin güvenli bir telefon olduğu algısı sürecek ve bu durum haksız rekabete yol açacaktır. Ülkemizdeki sektör otoritesi kurumların sektörlerindeki her markaya eşit durmaları esastır ve biz de zaten eşit durduklarına inanıyoruz.
Sözün kısası, ülkemizde haberleşme güvenlidir. Fakat her devletin yaptığı gibi devletimizde zorunlu kaldığında haberleşmeyi takip etmektedir. Bundan rahatsız olmamak lazımdır. Neticede kanunlara uygun hareket eden bir vatandaşın dinlenmekten rahatsız olmaması gerekir.
(Bu yazının bir kısmı 21 Ağustos 2011 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)