Bu fırsat heba edilmesin
Bildiğiniz gibi 26 Ağustos 2015 tarihinde tüm bilişim sektörünü ilgilendiren bir ihale var. Tam adını yazarak kafanızı karıştırmayayım. Hepimizin kısaca bildiği ismiyle ertelenen 4G ihalesi diyelim. Bu ihale ülkemiz için çok büyük bir teknolojik fırsat. Yetkililerin de ellerinden gelen hassasiyeti gösterdiklerine inanıyorum. Fakat mesleki körlük sanıyorum burada da devreye giriyor. Bu ihalenin şartnamesinde dikkatimi çeken bir detayı sizle paylaşmak istiyorum.
Şartnamede “Yerlilik” vurgusu artırılmış. Bu takdire şayan bir durum. Nitekim benim de savunduğum bir hareket şekli. Fakat sanki vur diyince yine öldürmüşüz gibi. Yerlilik konusunu sanki yine yanlış anlamışız. Son örneği Fatih Projesinde gördük. Hiçbir firma yeterlilik yüzdesini sağlayamadı. Biz genelde ilave katma değere bakarak ve tedarik zincirinde hammaddeye kadar geri giderek yerlilik oranını belirlemeye çalışıyoruz. Durum böyle olunca teknoloji tarafında bileşenler genelde ülkemizde üretilmediği için matematiksel olarak yeterlilik oranını bir türlü yukarı çekemiyoruz. Bir teknolojik ürün benim yerlilik oranım yüzde 50’nin üstünde diyorsa detaya baktığınızda mutlaka orada bir hesaplama hatasına rastlıyorsunuz. İşte bu yerlilik konusundaki baz aldığımız parametrelere bakmamız lazım.
Diğer ülkeler bu yerlilik konusuna nasıl bakıyorlar diye incelediğimizde ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor. Onlar katma değer yerine, ülke ekonomisine katkıya ve marka değerine bakarak hesap yapıyorlar. Örneğin yüzde 70 ithal malzeme ile ortaya çıkmış bir üründe biz yerlilik oranını yüzde 30 olarak hesaplıyoruz. Diğer ülkeler ürünün marka değerine, şirketin borsadaki değerine katkısına ve özellikle dünya pazarlarındaki pazar payına bakıyorlar. Yüzde 70 ithal malzeme ile üretilen bir ürün, şayet fikri mülkiyet hakları da nihai ürün olarak üretildiği ülkedeyse, pazar değeri de ciddi bir büyüklüğe ulaşmışsa kesinlikle o ülkenin yerli malıdır diye onaylanıyor.
Bizim önce bu ikilemden kurtulmamız gerekiyor. Şayet bir ürünümüz dünya pazarlarında başarılıysa o ürünün malzemesinin ne kadarının ülkemizde üretildiğinin çokta bir önemi yok aslında. Önemli olan o ürünü nihai ürün haline getirmemiz ve dünya pazarlarında başarılı olması. Bizim bu konulardaki düşünce yapımızı bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor.
Gelelim 4G ihale şartnamesine. Süre kısa. Artık bu vakitten sonra yerlilik hesaplarını değiştiremezler. Fakat kademeli bir geçiş yapabilirler. Yoksa istedikleri yerlilik oranları yerli üretimin gerçekleşmeden boğulmasına sebep olacak. Şöyle bir önerimiz var. Örneğin ilk iki yıl boyunca sadece yüzde 20 yerlilik oranına, 4. yılda yüzde 40 yerlilik oranına, 5. yıl ve devamında “yerli ürün” tanımına uyan oranlara ulaşılması. Böylelikle, bu konuya yatırım yapmaya niyetli olanlar için sürdürülebilir ticari bir döngü oluşturulabilir.
Dileğim odur ki; yeni şartnamede bu oranları karşılayacak firmalarımız çıkar ve bu yükün altından kalkabiliriz. Yoksa yazılan oranlar kâğıt üzerinde çok güzel duruyor. Bu şekilde orada kalmaları korkarım yerli firmalarımızdan kimseye bir fayda sağlamayacaktır.
(Bu yazının bir kısmı 9 Ağustos 2015 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)