Bugün 23 Nisan
Çocukken iple çekerdik 23 Nisan’ı. Sabah erkenden okula gider sıra olur. Sonra törenin yapılacağı alana uygun adım yürürdük. Benim için 23 Nisan, şiir okumak demekti. Öğretmenlerim bana mutlaka şiir okuturlardı. O şiirin hazırlığı bir ay öncesinden başlardı. Nitekim o büyük gün geldiğinde de neşe dolardı insan.
Bugünse yaş kırkı geçti. Nedense neşe dolamıyor insan. Sadece neşe dolu çocukları seyredip neşeleniyor insan. Benimse ağzımda garip bir tat. Bugün 23 Nisan bir tuhaf oluyor insan.
Biz çocukken bilgisayarlar hayallerimizi bile süslemezdi. Çünkü yoktu. Dolayısı ile bilgisayarlarla ilgili ilk anım liseye başladığım yıllara dayanır. Balıkesir’de Milli Kuvvetler Caddesinde bir kırtasiyecinin vitrininde gördüğüm Amstrad marka bilgisayarın beni o vitrinin önüne nasıl mıhladığını hala hatırlıyorum.
Şimdiki çocuklara bakınca bilgisayarların onlarında hayallerini süslemediğini görüyorum. Çünkü zaten sahipler. Sekiz yaşındaki kızım, her akşam dizüstü bilgisayarın başına geçip, onu problemsiz bir şekilde açıyor. Tarayıcıyı çalıştırıp flash oyunların yer aldığı sitelerin adreslerini yazıyor. Oralarda çıkan çeşitli dillerdeki oyunları oynuyor. Oyunun hangi dilde olduğunun hiçbir önemi yok.
Daha iki buçuk yaşındaki oğlum kendine has Türkçesi ile hergün akşam bilgisayarda film seyrediyor. Yumurtaya toburta diyen, okulu bile okun diye telaffuz eden oğlum, her gün akşam aynı DVD’yi (onun deyişiyle dibi) bana getirir ve “Baba dibi” der, bana gösterir. Bu aslında hem rica hem bir emir cümlesidir. Elimden tutar bilgisayarın başına götürür. Beni oturtur. Sonra büyük bir özenle bilgisayar kapalıysa açar ve dibi’yi yerine yerleştirir. Sonra da çıkıp kucağıma oturur. Piksar’ın Arabalar (The Cars) filmini kaç kez seyrettim hatırlamıyorum artık. Arabaların asıl isminin “Ğaan düt” yarış arabalarının “kaçav” olduğunu, kaza yapan arabalara “kik oldu” dendiğini hep bu film seanslarında öğrendim.
Eminim bunlara benzer bir çok olayı sizler de yaşamışsınızdır. Bunlar unutulmaz ama bu vesile ile kayıt altına almak gerekir diye düşünüyorum.
Geçenlerde dolmuşta şahit olduğum bir olaydan sonra artık söylenecek bir şey kalmadığına inanmaya başladım. Dolmuşa ayakta yolculuk etmek üzere iki kız öğrenci bindi. Ben oturuyordum. Onlarsa hemen arka yanıbaşımda dikiliyorlardı. Gayri ihtiyarı konuşmaları dikkatimi çekti. Biri diğerine “Bilgisayarcının verdiği ödevi yaptın mı?” diye sordu. “Evet yaptım” diye cevap alınca devam etti.
– Bana da versene!
– Olur vereyim ama ben Visual Basic’de yaptım.
– Olsun.
– Ama ben uygulamaya dönüştürdüm, kaynak kodlarını da yedeklememişim.
– Olsun ben onu ayırır kodlarına da bakarım.
– Tamam getir flash’ını okulda vereyim.
Bu öğrenciler sanıyorum lise öğrencisi idiler. Dolmuş kalabalıktı ve gazetecilik yapılacak bir ortam yoktu. Üstelik yanlış anlaşılma ihtimalide vardı. Dolayısı ile hangi okulun öğrencisi olduklarını bilmiyorum. Fakat bu konuşmalarının içeriği bilişim konusunda gelecek adına umutlanmama sebeb oldu.
Dedik ya; bugün 23 Nisan bir tuhaf oluyor insan.
(Bu yazının bir kısmı 25 Nisan 2010 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)