Yaşamak için güzel bir gün…
“Yaşamak için güzel bir gün…” diyerek her sabah çadırlarından çıkar Kızılderililer. Unutmadan… Yılın 365 günü aynı sözü duyunca itiraz eder Beyazlar: “Hadi güneşli havaları anladık da yağmurlu ve karlı havalar nasıl güzel bir gün oluyor?” diye sorarlar. Kızılderililerin cevabı: “Yaşamak isteyene her gün güzeldir.” şeklinde olur. Ben mi?.. Nazım Hikmet’in dediği gibiyim: “Yaşamak bir ağaç…
İnadına yaşamak…
Gitmiştir… Yeryüzü artık size dar gelir. Yokluğunun verdiği azap gitgide büyür ve dayanılmazdır. Kalbiniz savaştan yeni çıkmış gibidir. Yorgun, bitkin, zayıf ve kan içinde… Çünkü, O gitmiştir… Gitmesiyle birlikte yaşamınız durmuş, kalbiniz donmuş, hayatınız tam bir sessizliğe gömülmüştür…
Yaşamak öyle zor gelir ki bazen…
Tüm insanlar gibi sizinde en iyi tanıdığınız şeydir yalnızlık. Derken biri çıkar karşınıza. Tüm dengeniz bozulur. Işığa kavuşmak isteyen kelebekler gibi onu güneşiniz sanır çevresinde pervane olursunuz. Kaderinizin değiştiğini, artık yalnız olmayacağınızı, mutluluğa hazır olduğunuzu düşünürsünüz. Hatta düşünmekle de kalmaz, inanırsınız. Ve… Bırakırsınız kendinizi aşk girdabına… Renklerin pastel değil daha fosforlu olduğunu, güneşin sadece bedeninizi…
Her günü, son günmüş gibi yaşamak…
Sabah, aşırı ateşlenen 6 yaşındaki erkeği doktora yetiştirirsiniz. Öğlen yoğun bakımdaki arkadaşınızı ziyaret edersiniz. Bir gelişme var mı diye. Yoktur. Üzülürsünüz. Hayat ile ölüm arasındaki o ince çizgide bulunan arkadaşınızın yerine kendinizi koyarsınız. İçiniz ürperir. Ölümden korkmadığınıza dair etrafınıza beylik laflar da etseniz, ölümü gerçek anlamda düşünmek ürpertir sizi. Ölümle karşılaştığınız zamanki duyguyu defalarca yaşamanıza…