İdeal teknoloji iletişimi ne olmalıydı?
Teknoloji iletişimi zor bir şey. Bir yandan onlu yaşlardaki çocuklar teknolojiyle tarih yazıyor, diğer yandan onlara bu teknolojileri sağlamakla yükümlü büyükler bütün gelişmeleri zıt geçiyor. Bir yandan konu ülke gelişimini ve ekonomisini doğrudan etkileyen çok önemli etmenler barındırıyor, diğer yandan uygulaması ve anlaması zor olduğu için insanlar bu önemi kavramakta geri kalıyor. Bir yandan bir kişinin tamamını kavrayamayacağı kadar geniş bir alan, diğer yandan gazetecilik adına medya organlarında bir kişiyi bu işe bağlamayacak kadar önemsiz olarak algılanıyor. Bir yandan teknoloji firmaları enerji piyasasından sonra ülkenin en büyük kazançlı firmaları ve reklam verenleri, diğer yandan kendi alanları olan teknoloji basınını beslemekten geri kalacak kadar dar görüşlüler.
Bu karmaşa ve tezatlar silsilesi içinde teknolojinin iletişimini yapmaya çalışan biz gazeteciler… Normal şartlarda bir gazetecinin soru sorup cevabını alabilmesi için X aylık bir zaman dilimi geçmesi gerekiyorsa teknolojiyle ilgili bir gazeteci için gereken süre en az 3X ay oluyor. Çünkü önce teknolojiyi anlamak gerekiyor, onun ülkeye özel kullanımlarını kavramak gerekiyor, onu satan ya da üreten firmaların gelişimini bilmek gerekiyor, onun evrileceği alanları tahmin edebilecek kadar fütürist olmak gerekiyor.
Halk teknoloji deyince janjanlı cep telefonları, yanar döner bilgisayarlar ve televizyonları anlıyor. Devletin teknolojiye bakış açısı, firmaların ülke için yapacağı orta ve uzun vade yatırımlar, yazılımlar, eğitim teknolojileri… Hele hele CRM, ERP, sunucu ve bulut gibi gerçek hayata dokunan teknolojilerle uzaktan yakından ilgilenmiyor.
Bu ortamda şirketler cahilliğe övgü gibi hareketlerde bulunuyor: Nalıncı keseri gibi her konuyu kendilerine yontuyor. Etrafta çok bilen ve yazan olmadığı için daha rahat hareket ediyor ve sürekli kafa karıştıran yorum ve basın bültenleriyle cahilliğe övgü yapıyor. Basın toplantılarında bilgilendirici açıklamalar yapmak yerine toplantıya gelmiş gazetecileri eğlendiren aktiviteler yapıp onlardan tek bir soru dahi almadan buharlaşıp yok olan sözcüler kullanıyorlar. Sadece şirketler değil devlet kademeleri de böyle: Devletin, teknolojiye bakan aktörlere yaklaşımı çok uzak. Sadece Ankara’da kümelenmiş belli gazetecilerle iletişim kurup kalanlara ne cevap veriyor ne de bilgi aktarıyor. Gazeteci ve yayın seçiyor, ajanslarla ilerliyor çoğunlukla…
Teknoloji bir seçenek değil. İletişim de öyle… Yani “acaba olsa mı olmasa mı” diye bir tartışma taş devrinde kaldı. Ancak şu saydığımız birkaç nokta olmadan bizim teknolojiyi anlatmamız, dolayısıyla benimsetmemiz, kullanılır hale getirmemiz, özetle geliştirmemiz mümkün değil.
Serhat Ayan – 22 Eylül 2016