Keşke…
Keşke… Her anımızda, karşımıza çıkan her görüntü, bu fotoğraftaki gibi olsa… Dudaklarımıza tebessüm kondursa. 🙂
Ahhh!.. Be çocuk…
İnsanların genelinin gerçek hayatta göremeyeceği kadar yıkım, hayal bile edemeyeceği vahşeti canlı gördüm. Hep soğukkanlılığımı korudum. Hep ketum oldum. Fakat… Seni canlı görmedim ama bu fotoğrafın… Bitirdin beni Gazzeli çocuk… Bildiğim herşey boğazıma düğümlendi… Tüm acılarına ve kaybettiğin organlarına rağmen gülümsüyor olman… Beni utandırdın çocuk… Tüm uzuvlarım tam olduğu için kendimden utandım… Sağlıklı olduğum için…
İslamiyet…
Bize çocukluğumuzdan itibaren “İslamiyet sevgi ve hoşgörü dinidir” diye öğretildi. Yaz aylarında camilere Kuran öğrenmeye gittik. Lise yıllarında ergenliğin verdiği yeni hormonlarında etkisiyle İslamiyet ile ilişkimizi sadece Cuma namazları düzeyinde tuttuk. Üniversitede ise her şeyi daha bir anlamlandırmaya başladık. Çeşitli cemaatlerden arkadaşlarımız oldu. O grupların etkinliklerine zaman zaman dahil olduk. İslamiyetin “teslimiyet” yani Allah’a teslim…
Babam…
Babalar Gününde “Babam’ın” bana söylediği bir cümleyi (Hayat, bazen bizi yıkar. Tekrardan ayağa kalkıp, kalkmamak tamamen bizim tercihimizdir.) sizlerle paylaşmayı planlamıştım. Fakat nedense kısmet olmadı. Yakın zamanda yaşadığım (ve muhtemeldir ki sizlerinde hayatınızın bir yerinde yaşamış veya yaşayacak olduğunuz) bir görüntüde yaşadıklarımı sizle paylaşacağım. Aslında paylaştığım bu karikatür size her şeyi anlatıyor. Babasının tüm arkadaşlarına…
Artık…
Artık… Üzülmeden önce değer mi diye düşünüyorum! Tatlı krizi gibi… Değmediğini görüp vazgeçiyorum… Çünkü hayat, ne istiyorsan zamanı geldiğinde sana veriyor… Nasıl davranıyorsan, sana öyle davranıyor… Ve… Öyle de davranacaktır. Sözün kısası; “Kendini hep haklı görme zaafının esiri olma. Ayağın taşa takılsa, kendinden bil.”