Özeleştiri…

21 Aralık 2013 0 Yazar: Musa Savaş

Yalnızlık…

Büyük hayallerinizi küçük insanlarla ziyan etmişsinizdir hep. Sevdikleriniz öyle bir hale getirmiştirki sizi, artık kendinizden bile nefret edersiniz. Yorgunsunuzdur… İçinizde büyük büyük ağlamak vardır. Oturup bir duvar dibine, hem dünyaya, hem bütün insanlara, en içten halinizle doya doya ağlamak istersiniz. Derken… Yalnızlığınız insanlarla doluyken, karşılaşırsınız onunla. Önce susarsınız. Çünkü, suskunluğunuzun sesini duyacak yürek var mıdır onda? Bunu anlamak istersiniz.

Hep…

Kendinizi öylesine, hiç ama hepmiş gibi hissedersiniz. Her zaman yanınızda olacağını düşünürsünüz, onun hiç böyle bir düşüncesi olmaması ihtimalini göz ardı ederek. Olağanüstü, muhteşem ötesi günler yaşarsınız. Her şeyine koşturur, her isteğini gözü kapalı yaparsınız. Tüm hislerinizi anlatamazsınız ona… Çünkü kelimeler yetmez her şeyi anlatmaya. Tüm bunlara rağmen, çarparsınız hep onun duvarlarına. Bozulursunuz… Unutmak ister uzaklaşırsınız. Her uzaklaştığınızda, O “Ben burdayım” diyerek hatırlatır kendini.

Yorulmak…

Artık içinize atarsınız size ağır gelen tüm gerçekleri. Susarsınız. Hem de öyle bir susarsınız ki… Yutarsınız sessizliği. Suçlamazsınız hiç kimseyi. Çünkü… Kendinizi bu hale getiren sizsinizdir. Farkedersiniz… Gitmeler yormaz beklemek kadar, gelmeyecek birini. Size ne kadar koysa da kargaşanın içinde yalnız kalmak, hep bilmişsinizdir yerinizi. Ne bir adım geride, ne bir adım önde olmuşsunuzdur.

Hesap…

Kendinize kaldığınızda yorgun ve yalnız… Hesap sorarsınız yüreğinize “Sevilmeden sevmek sana mı kaldı?” diye. Sonra döner sevgiliye dersiniz ki; “Yeter artık… Yolu uzatma. Gökyüzüne merdiven dayamak gibi seni sevmek… Sevmenin sonu yok, kavuşmanın yolu yok. Umudum her zaman bakidir. Fakat… Zaman kısa… Ben yorgunum…”