Yazılım, devletin işi midir? @TCSanayi @dkavranoglu @TBDEtkinlik @tubitakiletisim
Uzun zamandır meslektaşlarla aramızda tartıştığımız bir konudur: Devlet bilişimin neresinde? Vardığımız sonuçsa: Devlet bilişime gölge etmese daha iyi olacak. Fakat ilginçtir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu’nun, TBD’nin (Türkiye Bilişim Derneği) Antalya’da gerçekleştirdiği Kamu-BİB konferansında yaptığı konuşmada 2023 hedeflerinden bahsederken; “Bu hedeflere eski Türkiye’nin sistemiyle varılamaz. Türkiye’nin gelişmiş, kalkınmış bir ülke olmasına giden çabası, bilimden, teknolojiden, bilgiden, inovasyondan geçer. Hiçbirimiz 500 milyar dolar ihracat hedefine bugün sattığımız mallardan daha fazla satarak, miktarı artırarak varacağımıza inanmıyoruz. Daha fazla domates, hıyar, fındık, limon satarak bu hedeflere varamayız.” demesi benim tüm ayarlarımı değiştirdi.
Kavranoğlu, sektörün içinden gelen bir kişi olduğu için olayın mantığını da iyi çözmüş durumda. Devletin bilişim sektöründe iddialı olmaya çalışması, bir noktada; “Ne güzel para harcamıyoruz, kendi ihtiycamız olan yazılımı geliştiriyoruz” gibi bir mantıkla düşünülse de, aslında öyle değil.
Neden değil derseniz; birincisi, devletin ya da yerel yönetimlerin asli işi vatandaşlarına hizmettir. Bu hizmeti yaparken de araçlar kullanır. Bu araçlar bazen bir belediye otobüsü, bazen bir baraj, bazen de bir yazılım olabilir.
Devlet nasıl, “belediye otobüsü üretmek” ya da “baraj kurmak” konusunda kendisini uzman ellere bırakıyorsa, yazılım, donanım konusunda da aynısını yapmak, hem daha gelişmiş bir araç elde etmek açısından, hem de tasarruf açısından daha kârlıdır. Her ne kadar “para harcamamak” tasarruf gibi zannedilse de değildir. Asıl tasarruf, o aracı geliştirme yolundaki deneme, yanılma yöntemlerinin ya da daha gelişmiş aracın getireceği verimlilikle yapılır.
Tüm bunlardan daha önemli bir husus var ki, AKP hükümeti öncesinde, hiçbir zaman hedeflenmemiş ve gözönüne alınmamış olan husus şudur; devlet yazılım ve donanım konusunda, işi uzmanlarına bıraksın darken, ülke içinde “ortak akıl” kullansın yani bunu geliştirmeye çalışanların yolunu açsın. Bu destek, zaman içinde ülkeye “döviz” olarak dönecektir. Asıl tasarruf buradadır.
Zaten Kavranoğlu da buna işaret ediyor; bakın ne diyor; “Kamu kuruluşlarının asli görevlerinin yanında (sağlık hizmeti vermek, savunma ve güvenlik hizmeti vermek, tapu-kadastro hizmeti vermek, cenaze hizmetleri vermek, çöp toplamak,… vs) yanında Bilgi Teknolojileri konusunda çok uzman ve yeterli bir ekip bulundurmalarını beklemek herhalde hayatın normal akışına aykırıdır. Dolayısıyla, bir kamu kuruluşunun kendi asli ihtiyacının ne olduğunun yanında Bilgi Teknolojileri konusundaki ihtiyaçlarını kendi bünyesinde değerlendirmesi, belirlemesi, bunu teknik şartnameye dönüştürmesi, ihale yapması ve sonrasında bunu sürdürmesi ne kadar doğrudur, ne kadar akla uygundur?
Bunun çaresi ise bizim Tübitak-Bilgem ve Havelsan gibi kamuya ait Bilgi Teknolojileri konusundaki uzman kuruluşlarımızın, Bilgi Teknolojilerinde yazılım ve donanım hizmeti vermeyi bırakmaları; bunun yerine daha da güçlenerek bütün kamu kuruluşları ve ihtiyaç duyan her kuruluşa danışmanlık şirketi gibi hizmet vermeleridir. Böylece herhangi bir kamu kuruluşunun asli ihtiyaçlarından, bilgi Teknolojileri ihtiyaçlarının belirlenmesi ve oradan teknik şartname ve projenin teknik olarak hayata geçirilmesi mümkün olacaktır. Böylece en uygun teknoloji ile ve o kamu kuruluşunun en verimli çalışmasını temin edecek sistem hayata geçerken; diğer taraftan kamu kuruluşlarının ürettiği data standartları bir diğeri ile uyumlu olacaktır.
Bu dönüşümün sektöre de çok büyük faydası olacak, Kamunun Bilgi Teknolojileri şirketleri özel girişimci şirketler ile rekabet etmeyecek; tam aksine onlara iş akışını düzgün bir şekilde sağlayan bir konuma oturacaklardır. Böylece yazılım ve diğer hizmet şirketlerinden oluşan bir eko-sistem ortaya çıkacaktır.
Fabrikalar ve kurumlardaki terzihaneler gitti ama yerlerine Bilgi Teknolojileri terzihaneleri geldi. Bizim, analoji ile TÜBİTAK Bilgem’i moda ve tektsil danışmanı olarak kullanıp bütün kamuya en ucuz, en güvenli, en yakışan elbiseleri giydirmemiz sizce de iyi olmaz mı?
Tabii bunu yaparken Bilgem’in bir yandan kendisinin de tekstil üretimi yapması ve diğer şirketlerle yarışması ne kadar doğru olur? Böyle olursa, doğal olarak her zaman kendi fabrikasının elbiselerini tavsiye etmez mi?
Biz devlet olarak tekstile de teknolojiye de aynı temel prensip ile yaklaşmamız gerekiyor. Sen üretme, standartları belirle, adil bir düzen kur, denetle. Bırak özel sektör üretsin, gelişsin, büyüsün!, oradan hizmet al.”
Davut Kavranoğlu’na sonuna kadar katılıyorum. Bütün bilişim sektörü de yıllardır bunu söylüyor. Bugün bilişim sektörümüz sığ kaldıysa, bunun bir tarafında devletin yaklaşımının da payı var. Ama sevindirici olan, bu konuda Kavranoğlu gibi yöneticilerimizin olayın farkına varmış olmasıdır.
(Bu yazının bir kısmı 2 Kasım 2014 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)