YouTube’un Adliye serencamesi
Bugünlerde YouTube çeşitli ülkelerin hukuk koridorlarında oldukça popüler. Bizim hukuk koridorları zaten alışkın YouTube davalarına. Gerçi çok merak ediyorum, mübaşirin dava taraflarını anons ederken YouTube’u nasıl bir ağız ile çağırdığını.
YouTube ile ilgili son haber Pakistan’dan geldi. Cihan Haber Ajansı kaynaklı haberde şöyle deniyordu: “Pakistan’da, İslam aleyhtarı görüntüler yüzünden internetteki video paylaşım sitesi YouTube’a erişim engellendi. Bir hükümet yetkilisi, YouTube’da İslam’a hakaret içeren görüntülere yer verildiğini, bu yüzden siteye erişimi ‘ikinci emre kadar’ engellemeyi kararlaştırdıklarını açıkladı.”
YouTube ile konuya girmemim sebebi, şimdi birlikte kafa yormayı istediğim konuya en uygun örnek olması. Konumuz; internet sitelerindeki hoş olmayan veya kanuna aykırı içeriklerin olmaması için neler yapılabilir?
Kafa yormaya sahiplik müessesesi ile başlayalım. Bir internet sitesinin sahibi ya bireydir ya da bir kurumdur.
Sahibi birey olan internet siteleri ile uğraşmak, site sahibinin profesyonelliğine göre belalı bir iştir. Çünkü art niyetli bazı site sahipleri alan adını (yani sitenin adresini) dünya üzerindeki herhangi bir ülkeden alıp, bambaşka bir ülkede konumlandırabiliyorlar. Kullandıkları çeşitli yardımcı programlarla da kendi bilgisayarlarının IP denen (internet protokol numarası) numaralarını farklı gösteriyorlar. Bu şekilde kendilerini gizlemiş oluyorlar. Dava açsanız bile söz konusu dava, sonuçsuzluğa mahkûm hale geliyor.
Site sahibi şayet kurumsa işiniz daha kolaydır. Çünkü sahibi bir kurum olan siteye, dünyanın neresinde olursa olsun yasal uyarı giderse gereğini yapacaktır. Örneğin, bizim mahkemelerimiz YouTube’u kapatmaya mahkûm etmek yerine, şikâyetten firmayı haberdar etseler, firma gereğini yapacaktır. Türkiye’de bir şekilde temsil edilen firmalara bu şikâyeti ulaştırmak daha kolaydır. Fakat firma yurtdışında ise biraz daha zor olmakla birlikte bu da mümkündür. İnternette bulunan kurumsallaşmış siteler, tüm dünyayı müşterisi olarak gören sitelerdir. Dolayısı ile dünyanın başka köşesinden gelen bir uyarıya kayıtsız kalamazlar. Bu ülke dünyanın en küçük ülkesi bile olsa. Çünkü müşteri memnuniyeti önemlidir.
Bir site şayet YouTube gibi sosyal paylaşım sitesi ise yani insanların birbiri ile bir şeyler paylaştığı bir yer ise ve kurumsalsa herhalde bazı detayları da düşünmek zorundadır. Bu tür siteler kullanıcılarının birbirlerini sinirlendirebilecek veriler de paylaşacağını hesap ederler. Dolayısı ile bazı güvenlik protokolleri geliştirirler. Nitekim YouTube’da zararlı içerik için önlem almanızı sağlayacak bazı mekanizmaların mevcut olduğunu biliyor muydunuz? Şöyle ki; videonun hemen altında Flag seçeneği bulunuyor. Buna tıklayıp gelen menüden ‘Select a Reason’ (Bir Sebep Seçin) seçeneğine basıp, ‘Hateful and Abusive Content’ (Nefret Uyandıran ve Küfürlü İçerik) ardından da ‘Promotes Hatred or Violence’ (Kin ya da Nefreti teşvik ediyor) seçeneğini tıklamanız yeterli. Bu işlemleri yaptığınızda YouTube’a adı geçen videoyu şikâyet etmiş oluyorsunuz.
Böylece YouTube’un denetimini siz yapmış oluyorsunuz. Sizin gibi yüzlerce insan aynı videoyu şikâyet ederse YouTube o videoyu yayınlamakta ısrar eder mi? Sahipliği kurumsal olan sitelerde bu tür uygulamalar genellikle var.
Bir paylaşım sitesinde sakıncalı bulduğumuz bir veriyi, benzer şekillerde şikâyet ederek kendi problemimizi kendimiz çözebiliriz. Bu şekilde her şeyi hukuk zeminine taşıyarak zaten iş yükü ağır olan Adliyelere bir dava dosyası daha getirmemiş oluruz. Ayrıca şunu da unutmayın, Adliyeden kapatma kararı aldırsanız bile internetin doğası gereği zaten yüzde 100’lük bir kapatma gerçekleştiremiyorsunuz. Sadece kendi ülkenizin insanına kapatmış oluyorsunuz. Hani derler ya kapısı var, duvarları yok bir bahçe misali.
Kısacası, alırız adliyeden kararı ‘basarız düğmesine, kapatırız’ şeklinde çözülebilecek bir konu değil. Bunun hem bize bir faydası yok hem de YouTube üzerinden iş yapan, kendini tanıtan, ticaretini ve kişisel işlerini düzenleyen diğer Türk kullanıcılara da fazlasıyla zararı var. İnternetteki zararlı içerik meselesine düz mantıkla değil, biraz farklı ve teknolojik bakıp daha sağduyulu yaklaşmak gerekiyor.
(Bu yazı 26 Şubat 2008 tarihinde yayınlanmıştır.)